top of page

MISIR GÜNLÜKLERİ - KAHİRE - MISIR MÜZESİ


16.07.2017 – KAHİRE

Mısır’a geldim geleli saçma geçmemiş günüm yoktur herhalde ama bugün saçmalıkların da ötesi bir gündü. Sanki yollarda hiç uyumamışçasına güzelce uyuyup evde kahvaltımı sokaktan aldığım börekle yaptım. Sokaktaki fırınlarda oldukça fazla çeşit oluyor, börekler, çörekler, ekmekler… Günlerdir bu börek gözüme takılmıştı. Bizim marketlerde satılan hazır katmerler gibi ince ve yuvarlak bir börek. Normalde tuzlu olarak üretilmiş fakat Mısırlılar’ın yaptıkları hamurlarda olan o tat bunda da vardı, hafifi şekerli bir hamur tadı. Şekeri çok sevdiklerinden herhalde. Yedikçe de yiyesi geliyor insanın. Saat 12’ye doğru da Merve ve Öykü ile buluşup Mısır yemeklerini ucuzca ve güzelce bulabildiğimiz Arabiata’ya gittik. Bir omlet ve tüm uyarılara rağmen Havavşi yedim. Havavşi çiğ börek benzeri bir yiyecek. Tabakta 2 kocaman yağda kızartılmış, içi kıyma dolu hamur duruyordu. Aşırı yağlıydı. Ama her şeyin yağlısı daha güzel olur kafasında olduğum için yiyip bitirdim. Tabii anında gelen bir psikolojik bozulma. Gerçekten iğrenç beslenmeye başladım.



HAVAVŞİ

Oradan planladığımız üzere El Mokatham Tepesi’ne çıkmak üzere Deniz’i de alıp Über ile yola koyulduk. Git git varamadık, adam İngilizce bilmiyor, İngilizce bilen birilerini arayıp Öykü ile konuşturuyor, sokaktaki insanlara soruyor yine de bulamıyordu. 1 saatten fazla vakit harcadık tepeyi bulmak için. Kupkuru bir tepede yere oturma yerleri yapılmış. Ama gittiğimiz saat çok sıcak olduğu için kimse de yoktu, üstelik kafeler açılmamıştı bile. Kafedeki çocuk sadece Arapça bildiği için anlaşamayıp çıktık. Sokakta ne yapacağımızı düşünürken, yakında diye duyduğumuz manastıra gidelim bari dedik. O sırada kafasına bir de şapka takmış zengin çarşaflı kadın geldi, çocuğu kocası seferber oldular yardım için. Ama sonuç olarak bir anda yanımızda beliren kafedeki çocuk ile kafeye geri döndük. Aşırı pis bardaklarda gelen çaylarımızı yudumlarken çocuk bize güneş gelmesin diye bir de şemsiye kurdu. Şemsiye iki defa rüzgardan uçup aşağı uçuruma doğru yuvarlandı. Öykü bağırarak ayaklandı, çocuk alışıktı herhalde hemen indi aldı. Kalkmaya karar verdiğimizde çocuk bize çayın tanesinin 35 Pound olduğunu söyledi. Normalde 5 Pound olan içeçek için bizi kazıklıyordu. Neyse ki çocuk İngilizce bilmiyordu ve ben ve Deniz’in kurnazlığı ile “Şükran, Şükran” diye diye sadece 35 Pound ödeyip çocuğun kafasını oyalayıp kaçtık. Her türlü kazıklayıp kar ettiği için peşimizden de gelmedi bile. Kim kimi kazıklarmış görmüş oldu. Benim “ailenin yanına kaçalım ,kazıklayacaklar” diye heyecanla bağırmama rağmen Uber çağırıp eski Uber şoförlerinden birinin önerisi üzerine Malky denen tatlıcıya gittik. Burası da tam bir hayal kırıklığıydı. Oturma yeri bile yoktu, üstüne adamlara tatlıların isimlerini sorunca dövecek gibi bakıp zorla cevap veriyorlardı. Neyse günlerdir tatmak istediğim Om Ali’den aldım 23 Pound’ yanındaki Hindistan Cevizi, fındık, kırmızı kuru üzümler ile. Yakınlardaki bir kafeye oturduk, tatlıları açtık. Mısır’da yediğimiz yiyeceklerin büyük kısmında olduğu gibi “Bu muydu yani!” dedirtti. Akşam tekrar çıkarız tepeye diye düşünürken bize tepeyi önermiş olan Uber şoförü bizi aradı.(Çünkü Merve ve benim ısrarlarım üzerine Öykü’yü aratmıştık gündüz). Şoförle buluşma ayarladık. Saatlerce duş alıp gelmesini bekledik. Beklerken sanki açmışçasına 25 Pound’a bir de tavuklu Şavurma yedim, yine pek beğenmedim. Şoför geldi, süslenmişti bizim için. Bizim kafayı bulup şarhoş olmak istediğimizi düşünüyor, biz de en kolay nasıl kurtuluruz modunda ne yapcağımız düşünüyorduk. Neyse tekrar tepeye çıkarttık kendimizi. Yine birer çay. Bu sefer 25 Pound’a. Adama peşin ödedik, o da kazıkladı diye düşünmedim değil. Çocuk biraz hayal kırıklığına uğradı, sigaralar içildikçe Mısır’da yaygın olan Haşiş teklif ediyor. Biz istemedikçe sıkılıyordu. En sonunda arkadaşlarımızla buluşma bahanesiyle ayrıldık ondan. Ki gerçekten diğer Aiesecçiler de burada başka bir kafedeydi. Onlarla buluşup biraz daha boşa vakit harcayıp eve döndüm. .Çünkü yarın korkutucu günlerden biri Mısır Müzesi gezisi var. Tamamen günü yemek üzerine kurulu, saçmalık dolu bir gündü. Daha saçmaları ile karşılaşmamak dileğiyle…



17.07.2017 - KAHİRE - MISIR MÜZESİ

Sonunda beklediğim gezilerden birindeydi sıra: Kahire Müzesi. Tahrir Meydanı’na gittikçe o binayı gördükçe giresim geliyordu. 8’de yola çıkılacak noktada idim ve kimse yoktu. Evimdeki Pakistanlılar yeni uyanmış yoldayız diye mesaj attılar. Yarım saat geçti gelmediler. İnsanların uyanmasını 1 saat bekleyip yola çıktık. Müzeye giriş yaptık, müze o kadar büyüktü ki ben dahil birçok kişi müzeyi rehbersiz gezersek hiçbir şey anlamayacağımız fark etti. Çünkü 9 ile 15 saatleri arası açık olan müze dünyanın en çok Antik Mısır eserine sahip müze: 120.000 eser. Hemen başımızdaki görevliler ile konuşup rehber bulduk . Saatine 200 Pound istiyordu. 15 kişiydik 2 saatine kişi başına 20 Pound’a anlaştık. Ama birden herkes çekildi, vazgeçti. O anda çıldırdım. 20 Pound fazla bir para değil, 4 TL, 1 Dolar. Burada yedikleri en saçma dürüm bile 25 Pound iken bu şekilde davranmaları çıldırttı. Gelecek günlerde olacak konferansa 75 Dolar ödeyip gidecekler, buna vermiyorlardı. Sinirle bir turist grubu buldum ve onlara takıldım, o da 15 dk da müzeyi üstünkörü anlattı. İş bana kalmıştı. Başladım artık detaylı detaylı gezmeye. Grup saat 12.30 ayrıldı ben ise saat 3’te müze kapanacağı için ayrıldım.

MISIR MÜZESİ

Müze gerçekten çok çok büyük. Mısır Uygarlığı’nı tüm dönemleriyle ziyaretçilere sunuyor. Ama müzenin en ilginç kısımları Tutankhamon’un mezar eşyalarının bulunduğu oda ile ek olarak para verilip girilen mumyaların olduğu odalar. Milattan önce 1336-1327 yılları arasında krallığını sürdüren Tutankhamon 18 yaşında sebebi bilinmeyen bir şekilde ölmüş.1922 yılında yapılan çalışmalar sonucu mezarından çıkarılan binlerce eşya müzede sergileniyor. Bu parçalardan en önemlisi ise Mısır’ın sembolü gibi olmuş Tutankhamon’un mumyasının başlığı. Başlık dışında takılar, terlikler… O kadar güzeller ki… Ek olarak 75 Pound verilerek girilen Mumya odalarında ise birçok kral ve kraliçenin mumyaları bulunmakta. O şekilde segilendiklerini hiç bilmiyordum. Vücutlarının sadece el , baş ve ayak kısımları görünürde ki bazılarının vücudu tamamen kapalı. Ölünce burun deliğinden beyni, karnının sol tarafından açılan yarıkla da iç organları çıkartılıyormuş ve Kanope adı verilen vazolara konuluyormuş özel bir suyun içinde. Ölünün oyuk yerlerine palmiye şarabı sürülüp sodyum karbonat paketleri konularak 70 gün boyunca etlerin kuruması sağlandıktan sonra vücut sodyum karbonattan arındırılıp yüzlerce metrelik keten kumaşlar ile sarılıyormuş. Mumyaların bazısının saçları hala duruyordu, dişleri, ayak tırnakları… Bazısının bazı parmakları kopmuştu. Bazılarının da göz boşluğu beyaz taş ile doldurulup göz yapılmıştı.Müzede en keyif aldığım bölüm burası oldu. Buradaki mumyaların dışında hayvan mumyaları olan bir bölüm de vardı. İnsanlar ya adak için, ya sevdikleri hayvanları için ya da kutsal hayvanlar için mumyalama yapıyorlarmış. Buradaki timsah mumyaları oldukça enteresandı. Ama özellikle bu odada olduğu gibi müzenin genelinde eserlerin konulduğu dolapların camları oldukça pis ve ışıklandırması oldukça kötü. Müzede o kadar çok eser var ki bazıları artık bir kenara atılmış durumda, alakasız yerlerde alakasız eserler görmek mümkün. Üst kat neredeyse tabutlardan oluşuyor, rengarenk özenle işlenmiş tabutlar. Para vermeden görülebilecek birkaç mumya da bulunuyor,ama diğerleri gibi değiller tabii ki. Mısır takılarında, işlemeli eşyalarında en çok görülen renk ise mavi olarak gözüme çarptı. Bunun sebebi ise mavinin korumanın sembolü olması imiş. Müzede bazı eserlerin sadece bir kopyası bulunuyor, çünkü zamanında eserler İngiltere, Amerika ve Fransa gibi ülkelere götürülmüş. Mısır’a ait olan bu eserlerin korunmasının şart olduğunu fark eden Fransız arkeolog Mariette bu müzenin kurulmasını sağlamış.

MUMYA

Ayakta durup incelemekten bacaklarım, binlerce şeyi okumaktan kafam epey yoruldu ve Cit Stars alışveriş merkezine gittim. Mediterranean Grill diye bir restorana girdim ve doldurulmuş bıldırcın ve Besara istedim. Besara içinde bakla, pırasa, kişniş, soğan ve çeşitli baharatların olduğu yemyeşil bir meze. Günlerdir tatmak istiyordum ve sevdiğim bir yiyecek oldu. Ardında tatmak için sabırsızlandığım güvercin geldi. Bir güvecin içinde bulgur pilavı üstüne oturtulup soğan, nane ve limonla süslenmiş içi bulgurla doldurulmuş güvercin. Ama bu yemekler tam bir hayal kırıklığı oldu. Herhalde bir tavuk kanadı kadar bir et vardı kuşun üstünde. Bıldırcın kemiği ile pişmiş bulgur pilavı söylemiştim resmen. En azında bulgurun tadı güzeldi. Yemek 80 Pound idi yani 16 TL.

DOLDURULMUŞ BILDIRCIN

AVM’deki Gourmet adlı buranın MacroCenter’ına gittim. İstanbuli peyniri diye bizim beyaz peynirden satıyorlardı. Çerez bölümünde ise mükemmel lezzette fümelenmiş badem vardı. Ama ben sağlıklı yaşama yavaş yavaş geçiş için görünce aşırı mutlu olduğum ve kilosu sadece 3 TL’ye denk gelen çiğdemden aldım. Yorucu bir gündü, yarın ise dört gözle beklediğim piramit gezim var.

bottom of page