
Gürcistan’ın yeni gözdesi olan küçük kasaba Signagi ülkenin güneyindeki Kaheti bölgesinde bulunuyor. Aşk şehri olarak anılan kasaba 1970’lerde yapılan restorasyon çalışmaları sonucu turizme kazandırılmış. Özellikle şaraplarıyla ünlü kasabadaki macerama gelin göz atalım J.
Ermenistan’dan döner dönmez ilk gitmek istediğim yer Signagi oldu. Tabi Signagi’ye gitmek için öncelikle Tiflis’e gitmek gerekiyor. Tiflis’ten Signagi otobüsleri Samgori Otobüs Terminali’nden her gün saat 9’dan 18’e kadar 2 saatte bir kalkıyor. Bu saatlerin kesinliğinden emin değilim çünkü sanki ben otogara vardığımda bu saatlerle pek uyuşmuyordu, zaten bu ülkelerde ulaşım konusunda saatlere güven olmaz.

Gümrü’den 5 saatlik yolculuğun üzerine bir de 2 saatlik yolculukla geç de olsa akşam 7’ye yaklaşırken Signagi’ye vardım. Nedendir bilmiyorum ama Google Maps’te Signagi’nin sokakları gözükmüyor, sadece ana cadde gözüküyor. Bu sebeple rezervasyon yaptırdığım hosteli bulmak biraz zor oldu. Kasaba tepe bir yere kurulduğu için yolları oldukça yokuşlu. İki kez yanlış yokuştan tırmansam da rezervasyonumu yaptırdığım Guest House Lola’ya vardım. Pembiş duvarlarıyla 4 kişilik bir odada konakladım. Odamdaki diğer 3 Rus’un bitmeyen konuşmalarından zorla uyusam da şehrin en ucuz hosteli olarak hizmeti yerindeydi.

Hava yavaştan karardığı için az çok kasabada dolanıp yemek yemeye geçtim. Yaklaşık 3000 kişilik nüfusuna rağmen turistlerin odak noktası olan kasaba oldukça kalabalıktı. Akşam yemeğim için Restaurant Nikala’yı seçtim. Restoran hemen belediyenin bulunduğu meydanın bir alt sokağında bulunuyor. Turistler tarafından oldukça popüler bir mekan. Seyahatim boyunca yemediğim halde hep canımın çektiği “Ojakuri” söyledim. Ojakuri, güveçte et olarak tanımlanabilir. Tavşan, domuz veya dana etiyle yapılabiliyor. Ben de domuz seçtim. Güveçte domuz, soğan, patates ve sarımsak, yağlar fokurdaya fokurdaya önüme geldi. Domuzlar yağlı olduğu için yemeye oldukça güzel bir tat katmıştı. Tek kelime ile mükemmeldi. Ojakuriye eşlik etmesi için de “Mchadi” adı verilen Gürcü usülü mısır ekmeği söyledim. Aslında tam olarak ekmek denemez çünkü fırında pişirilmiyor. Mısır unu, su ve tuz karıştırıldıktan sonra küçük yuvarlaklar haline getirilip yağda kızartılıyor. Yağda kızardığı için çok yağlıydı ve mısır ununun yapısından dolayı iç tarafı tam pişmemiş hamur kıvamındaydı. Normal ekmek gibi yemeğin suyunu da çekmiyordu, açıkçası çok sevmedim. Mekanda yaşadığım bir garip olay ise menüde açıklaması aynı olan iki çeşit mısır ekmeği vardı: Mchadi & Chvishtari. Garsona aradaki fiyat farkının neden olduğunu sorunca inatla bana ikisinin de aynı olduğunu söyledi. Sonradan öğrendim ki Chvishtari’nin içinde peynir de bulunuyormuş. Yemek gerçekten mükemmeldi. Ojakuriye 13 Lari, Mchadi’ye de 1 Lari ödeyerek hostelime uyumaya geçtim.

Signagi’deki sabahıma çok erken kalktım, güneş daha yeni doğuyordu. 8.30’daki Tiflis dolmuşunu kaçırmak istemiyordum. O sebeple hızlıca her yeri gezmeliydim. İlk durağım Signagi surları. 18. yüzyılda yapılan bu surlar 40 hektarlık bir alanı çevreliyormuş. Kasaba da zamanında bu surların içine kurulmuş. Zaten Signagi ismi de, Osmanlı döneminde buraya verilmiş, “sığınak” kelimesinin yıllarca ağızda değişmesiyle olmuş Signagi. Surların yanı sıra kasabanın en önemli yapılarından biri olan Aziz George Kilisesi birçok açıdan kasabanın sembolü olacak şekilde fotoğrafların merkezinde yer alıyor. Kilisenin hemen yanında bulunan sokak gün boyunca birçok satıcıya ekmek kapısı durumunda. Hediyelik eşyaların başında Gürcü halı ve kilimleri geliyor. Ama Azerbaycan ve Ermenistan halılarını gördükten sonra bunlar çok basit gözüküyor.

Sabahın çok erken saatleri olduğu için girmeye fırsat bulamadığım yerlerden biri de Etnografya Parkı ve Müzesi. Buraya giriş 3 Lari ve içerisinden Gürcüler’in günlük hayatta kullandığı eşyalar, giysiler sergileniyormuş. Hatta dediklerine göre bazı gelenekler veya yemeklerin yapımı görevliler tarafından canlandırılıyormuş. Bu parka giriş için kasabanın içinde kalan surlar takip edilebilir, surlardaki kapı buraya doğru açılıyor. Sur boyunca ilerken surla bütünleşmiş bir de kilise bulunuyor. Adı Aziz Stephen olan kiliseye merdivenle çıkılıyor. Etrafa kuşbakışı bakmak için harika bir nokta.
Signagi dağlık bir alan kurulduğu için eşsiz manzaralar sunuyor. Özellikle alt tarafta kalan geniş düz ova ve üzerindeki bağlar Signagi’nin bu güzel şarabının kaynağını gösteriyor. Açıkçası günlük hayatta alkol tüketmediğim için, tüketsem bile çok zevk almadığım için herhangi bir şarap evine gidip tadım yapmadım. Okuyan veya izleyenler bilir, Tekirdağ gezimde şarap tadımı yapmaya gittiğim yerde şaraptan çok peynirler dikkatimi çekmişti. Ama şarap tadımı için önerilen mekanlar arasında araştırmalarım doğrultusunda Okro’s Wine Restaurant ve Pheasant’s Tears Restaurant yer alıyor. Tabii biraz turist kazığı olabilir, sokaklarda dolaşırken birçok evin kapısına şarap tadımı ve satımı yapıldığı yazılmıştı, onlar da denebilir. Bölgede 500’ün üzerinde farklı çeşit üzümden şarap elde ediliyormuş.
Signagi’nin merkezinde belediye binası yer alıyor. Hemen onun yanında Signagi Ulusal Müzesi yer alıyor. Burası eserleri bakımından kalite bir müzeymiş. Ben giremedim fakat arkeolojik ve etnografik birçok eser görülmeye değermiş.

Müzeyi, binaları boş verip halka bir arada olmak isteyenler içinse her gün Restaurant Nikala’nın alt tarafındaki parkın karşısında bulunan pazarı öneririm. Sabahın ilk ışıklarında sokakta benden başka bir de pazarcılar vardı. Ama pazar artık dükkanlaşmış denebilir. Birkaç köylü satıcı parkın önünde yerlere serdiği bezlerin üzerinde satarken diğerleri bir binanın içinde kendine ait yerde satıl gerçekleştiriyor. Pazarda meyve sebzenin dışında ülkenin meşhur tatlı sucuğu “Churchkhela”, pestili “Tklapi”satılıyor ki bunlar hiç sevemediğim yiyeceklerdir. Onun yerine biraz taze şeftali almayı tercih ettim.


Şeftaliler tabii ki yolluk. Sabah sabah sıcacık çıkmış Haçapuri kaçırılır mı hiç? Pazarın bir üst sokağında, belediyeden aşağı inerken iki fırın bulunuyor. Sabah önlerinden geçtiğimde kadınlar daha yeni açmış, hamurları hazırlıyorlardı. Ben de taze taze yeni çıkmış sıcacık Haçapuriler’i yakaladım. Tanesi 2 Lari olan kare şeklindeki kahvaltılık Haçapuri bir farklı oluyor. Kıtırla çıtır arası hamuru ve içerisindeki biri daha çok erimiş diğeri hafifi kalmış olan iki çeşit peyniri ile damak çatlatıyor.


Signagi’de en çok çeken şeylerden biri de her yerde ishal olmuş köpeklerin kakalarının bulunmasıydı. Elime Haçapuri’yi alır almaz bunun Haçapuri yemelerinden olduğunu düşündüm. Çünkü anında iki köpek arkama takıldı ne kadar verirsem vereyim peşimi bırakmadılar.
Saat 8.30’a yaklaşırken dolmuşun kalktığı alana doğru yöneldim. Signagi Polis Merkezi’nin bulunduğu binanın hemen arkasındaki boş düzlükten kalkıyor dolmuşlar. Önceden gidip bilet almakta fayda var. Çünkü turistik bir yer ve dolmuşlar da küçük. Signagi’den kalkan dolmuşların saatlerini de şuraya bırakayım:
Signagi’den Tiflis’e: 07.00, 09.00, 11.00, 13.00, 16.00, 18.00
Signagi’den Telavi’ye: 09.00
Signagi’den Tsnori’ye: 09.45’ten 18.00’e kadar her yarım saatte bir

Signagi günübirlik gitmeye uygun, aşıklar için romantik, yalnızlar için huzur dolu birkaç nefes almak için uygun bir yer. Fazla abartmaya gerek yok, güzel bir yer, yanında da bir kadeh şarabı içtiniz mi herhalde memnun ayrılırsınız buradan. Ama şunu söyleyim Gürcistan’dan Haçapuri’nin tüm çeşitlerini tatmadan, bir Ojakuri’yi bitirmeden dönmeyin.
Comments